Asla Vazgeçme
- Mehmet Ali KAYA
- 7 Ağu 2024
- 6 dakikada okunur
M. ALİ KAYA
Giriş

Hz. İsa (as) der ki: “Sonuna kadar sabretmeyen kurtuluşa eremez.” Bu sebeple sabır ve ihlas sonuna kadar samimiyetle ve sabırla mücadele içinde olmayı gerektirir. Hayatta başarı asla vazgeçmeden sonuç alana kadar mücadele etmeye bağlıdır. Her insan dünyaya gözünü açtığı andan itibaren son nefesini verene kadar bir savaş ve mücadele içindedir. Yüce Allah “Sana ölüm gelene kadar ibadete devam et!” (Hicr, 15:99.) ferman eder. Buradaki ibadetten kast edilen mücadeledir. İyiyi yapma ve iyi ve faydalı olanda sebat etme mücadelesidir.
Asla vazgeçmemek anlayışı gerçekçi olmayan hayali bir amaç, istenmeden devam ettirilmeye çalışılan bir meslek, yolunda gitmeyen bir ilişki uğruna acı çekmek anlamına gelmez. Belirli ve faydalı bir amaç uğruna mücadeleden vazgeçmemek anlamındadır.
İnsanın dünyayı değiştirme gibi bir hedefi ve amacı varsa buna her gün sabahleyin yatağını düzelterek başlamalıdır. Yattığınız yatağınızı düzeltmek dünyayı düzeltmek isteyen kişinin yapması gereken bir görevdir. Bütün öteki vazifeler bundan sonra gelir. Başarısızlık başarıya giden yolun başlangıcıdır. Size yaptığınızın yanlış olduğunu öğretir ve doğruyu bulmanıza yardımcı olur. Her başarısızlık bir tecrübedir, deneme yoluyla sizi eğitir. Zaman size neyin tecrübe ve neyin başarısızlık olduğunu gösterir. Böylece insan hayat boyu öğrenci olur ve öğrenmeye devam eder ve Peygamberimizin (asm) “Beşikten mezara kadar öğrenin. Kişi öğrendiği müddetçe alimdir, biliyorum derse cahildir” sözünün değerini anlar.
Zaman size başarısızlık diye bir şeyin olmadığını, olan bitenin sadece farklı bir bakış açısı kazanmaktan ibaret olduğunu gösterecektir. Siz bunu ilk anda fark edemezsiniz. Şunu unutmayın “Sizi öldürmeyen düşman güçlendirir.” Yaşamak için bir sebebi olan her sıkıntının üstesinden gelebilir. Doğrular ve yanlışlar yoktur; ancak onlar hakkında sizin yorumlarınız vardır. İnsanlar başlarına gelen sıkıntıları çözmeyi başardıkça mutlu olur. Hayatın tadı ve gelişimi problemlerin çözümüne bağlıdır. Meselâ sezeryanla hiçbir sıkıntı çekmeden dünyaya gelen çocuklar hayattaki sıkıntılara karşı vazgeçme eğiliminde olurlar. Bu anneler için kolay olabilir; ama tıp bunun çocuğun hayata adaptasyonunda büyük etkisinin olduğunu söylemektedir. Kozasından zorlanarak çıkan kelebeklerin kanatları ve bedenleri güçlenir ve hayatın zorluklarına karşı dayanma gücünü kazanır.
Hayatta başımıza gelen her bir engel amacımıza bizi götüren birer merdiven basamağıdır. Hiç kimse bu merdivenlerini eli cebinde çıkmamıştır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde “Allah sabredenlerle beraberdir” (Bakara, 2:153; Enfal, 8:46.) buyurur. Bunun anlamı oturup beklemek değil bilakis engelleri ve sıkıntıları aşmak için sabırla mücadele etmek anlamındadır. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “Cenâb-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak, vücud-u eşyada, bir merdivenin basamakları gibi bir tertip vaz etmiş. Sabırsız adam, teennî ile hareket etmediği için, basamakları ya atlar düşer veya noksan bırakır, maksut damına çıkamaz. Onun için hırs mahrumiyete sebeptir. Sabır ise, müşkülâtın anahtarıdır” (Mektubat, 23. Mektup, s.396.) demektedir. Peygamberimiz (asm) “Sabır, ferahlık ve genişliğin anahtarıdır” (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:21.) buyurur. Demek, Cenâb-ı Hakkın inâyeti, tevfiki ve yardımı sabırlı adamlarla beraberdir. Çünkü mücadelede sabırlı olana, asla vazgeçmeyene ve sonuna kadar gidene Allah yardım ederek amacına ulaştırır.
Şunu unutmamalısın “Bir kez vazgeçersen bir daha hep vazgeçersin.” Vazgeçmeye başlarsan zorluklardan vazgeçme eğilimi alışkanlık haline gelir. Bu bir irade terbiyesidir. İradenizi güçlü tutmanız için asla vazgeçmemelisiniz.
Başarının Anahtarı Çok Okumaktır
“Çok okuyan mı, çok gezen mi bilir?” sorusuna bu zamanda “Okuyarak gezen” veya “Gezerken okuyan” şeklinde cevap vermek gerekir. Öğrenmek ve başarmak isteyene her ikisi de lazımdır. Kitaplar her zaman en iyi arkadaştır. Sizi asla yalnız bırakmazlar ve size çok şey öğretirler. Bir de okumanın keyfine varırsanız hayatınıza büyük mutluluk ve heyecan katar. Eskiden kitaplara ulaşmak çok zordu. Çünkü matbaa ve ulaşma imkanı yoktu. Günümüzde ise okunacak kitap çok, bizim zamanımız kısıtlı ve ömrümüz azdır. Bütün kitapları okumak için bin sene ömür dahi yetmez. Öyle ise bize en çok lazım olan ve bizim hayatımıza istikamet veren en faydalı kitapları okumamız, arkadaşımızı seçtiğimiz gibi kitaplarımızı da seçmemiz gerekir.
Okumadan öğrenemezsiniz; ama okuduğunuz hiçbir kitap hayata dair size sihirli bir formül vermez. Verdiğini iddia ediyorsa sizi yanıltıyordur. Çünkü sizin hayat şartlarınız çok farklıdır ve gelecek günler sizin için neler hazırlamıştır bunu kestiremezsiniz. Okuduğunuz kitaplar size fikir verirler. Siz elde ettiğiniz bilgileri aklınızı kullanarak içinde bulunduğunuz şartlara göre yorumlayarak kendi planınızı oluşturur ve kendi prensiplerinizi koyarak ilerlersiniz.
Mücadele ruhunu kazandıracak ve asla vazgeçmemenizi sağlayacak olan ilk prensip kesinlikle çok kitap okumaktır. Çünkü eylemin alt yapısını oluşturacak olan fikri ve iradi güç ancak kitaplardan gelir. Ancak bu kitapların ciddi ve size faydalı kitaplar olması şarttır. Maalesef Türk gençleri yeterince okumadıkları için daha çok kitap okuyan Japonlardan, İngilizlerden, Almanlardan ve Fransızlardan çok geri, daha az kitap okuyan Ortadoğu milletlerinden biraz ileridir.
Bizde okuyanlar çok okuyorlar, okumayanlar da hiç okumuyorlar. Çok okuyanlar da kitap seçmesini bilmedikleri ve değerli kitapları okumadıkları için pratik hayatta kendilerine fazla faydası olmuyor. O halde okumayanları okumaya teşvik etmek, okuyanları da daha faydalı kitapları seçme ve okuma konusunda bilinçli hale getirmek gerekiyor. Tabi ki kitap yazanlar da okunacak ve aranacak kaliteli ve faydalı kitaplar yazmaları gerekiyor.
Ülkemizde kitap okuyanlar genellikle aşk romanlarını, siyasete ve kişisel gelişime ait kitapları tercih ediyorlar. Kitap okuma ve hediye edilmede Türkiye 180 ülke arasında 140. sırada olduğunu da istatistikler bize bildiriyor. TV izleme oranı %94 olduğu ifade ediliyor; ancak İnternetin yaygınlaşması ilgiyi TV’den Cep telefonlarına çevirmiş durumda. Bunda da genellikle Sosyal Medya ve Youtube kanallarının magazin programları olduğu için hayatımıza hiçbir fayda sağlamamaktadır. Yani, milletçe okumuyoruz ve dedikoduyu çok seviyoruz. Bu da bizim aklımızı ve zihnimizin bozulmasına ve faydalı ile zararlı olanı, doğru ile yanlışı ayıramayacak kadar laçka olmasına sebep oluyor. Bunun için doğru düşünemiyoruz, muhakeme edemiyoruz. Ancak duygusal ve çıkarcı davranıyor, menfaatimize zarar geldiği zaman ayıkıyoruz ve geleceği göremiyor ve planlayamıyoruz.
Millet olarak okumuyoruz. Siyasetçilerimiz okumuyor, öğretmenlerimiz okumuyor ve yöneticilerimiz okumuyor. Bol bol dinliyor ve konuşuyoruz. Yani, bilgimiz yok ama fikrimiz var. Bu sebeple hep yanlış yapıyor ve yanlışı gördüğümüz zaman fikir değiştirmek zorunda kalıyoruz. Bu da bize hem ekonomik, hem siyasi ve de ahlaki bakımdan zarar veriyor ve ömrümüzü boş yere heder ediyoruz. İşte geri kalan ülkelerin kaderi hep böyle oluyor.
Bu anlattıklarımız gerçeklerin ta kendisidir. Hayali konuşmuyoruz. WhatsApp, Twitter, İnstagram, Facebook, LinkedIn, Pinterest gibi sosyal medyada “Hayırlı Sabahlar ve Cuma Mesajları” “Ölüm ilanları” dışında bol bol resim paylaşımı yapılıyor. Bilgi paylaşımı maalesef çok az. Zaten uzun mesajları okumaya ve videoları dinlemeye zamanımız yok. Durumumuz bu… Bu sebeple cehalet yaygın hale geliyor ve doğru bilgileri öğrenmeye zamanımız kalmıyor. Cehalet denince hemen “Biz her şeyi biliyoruz. TV izliyoruz ve Sosyal Medyayı kullanıyoruz” diye itirazlar geliyor. Evet doğrudur her şeyi biliyoruz ama yanlış biliyoruz. Siyasilerin kontrolünde olan taraflı ve kasıtlı yayınlarını ve yorumlarını dinliyor ve hep yanılıyoruz. Cehalet bilmemek değildir, doğruları bilmemektir.
Gelişmiş ülkelerde de TV ve Sosyal Medya var. Bunları icat edip bize satanlar da onlar. Ancak onlar bizim kadar medyaya ve sosyal medyaya zaman ayırmadıkları gibi bol bol kitap okuyorlar ve okudukları kitapları eleştiriyorlar ve üzerinde düşünüyorlar.
Başımıza ne geliyorsa okumamaktan gelmektedir. Kitaplar bize dilimizi, kültürümüzü, dünyayı, hayatı, iyiyi ve kötüyü öğretir ve daha iyi bir insan, daha bilgili ve saygın birisi olmamızı sağlar. Okumadan ve bilmeden başlanan eylemler ve faaliyetlerin alt yapısı sağlam olmadığından bizi amacımıza da ulaştırmıyor. Bunun için işlerimiz yarım yamalak ve sonuçsuz kalıyor, yaptığımız masraf ve harcadığımız emek ve zaman bu şekilde zayi olup gidiyor. Bir arpa boyu ilerleyemiyoruz. Hatta geri gidiyor, daha fakir ve muhtaç hale geliyoruz.
Başarı Her Gün Yaptığınız Israrlı Tekrarlarla Kazanılır
Zübeyir Gündüzalp “Tuğlaları üst üste koymak tekrar değil, tesistir” der. Güneş her gün aynı saatlerde doğar ve batar, dünya her gün 24 saatte bir kendi etrafında döner. Bu anlamsız bir tekrar değildir. Hayat bize rutin gibi görünen bu tekrarlarla devam eder. Her gün yapılan egzersizlerle yeni şeyler öğrenirsiniz.
Sporcuların yaptıkları antrenmanlar ve tekrarlar da böyledir. Her gün yaptıkları aynı hareketler vücut kaslarının gelişmesini ve güçlenmesini sağlar. Böylece her gün biraz daha fazla ağırlık kaldırmaya hazır hale gelir. 50 kg ağırlık kaldırabilen bir sporcu nihayet bir sene sonunda 200 kg kaldıracak şekilde güçlenmiş olur.
Mahatma Gandi şöyle der: “Sözlerinize dikkat ediniz, düşüncelerinize dönüşür. Düşüncelerinize dikkat ediniz, duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat ediniz, davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat ediniz, alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat ediniz, değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat ediniz, karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat ediniz, kaderiniz olur.”
İnsan “Asla yapamam” demek yerine “En iyi nasıl yapabilirim” demelidir. Bu da çalışmaya ve egzersiz yaparak ustalaşmaya bağlıdır. Şunu kesinlikle bilmelisin ki “Sen üretmezsen, üretenin eline mahkum olursun.”
Ustalaşmak, bilgi ve becerinizin kalıcı olmasını sağlamak için yavaş yavaş ilerlemeniz gerekir. “Yavaş başarı karakter, hızlı başarı ego oluşturur” demişlerdir. Siz kendinizde bir keramet görüp “Bu işi ben yaparım. Benden daha iyi yapan olmaz. Ben olmazsam bu işler yürümez” derseniz bunun adına “gurur ve kibir” denir. Gurur, kişinin kendisi ile övünmesi, kibir de başkalarını hor ve hakir görmesi ve gerçeği kabul etmeme hastalığıdır. İşinizi gerçekten yürekten yaparsanız elde ettiğiniz sonuç ve bundan memnun olan insanların yüzlerindeki tebessüm ile kendisini kabul ettirecektir. Başarı sizin kendinizle ilgili ne dediğiniz değil, başkalarının sizin hakkınızdaki düşünceleri ve takdirleridir. Bu sebeple kibir öldürür, tevazu ise hem sizi hem çevrenizdekilerin yüzünü güldürür.
Comments